15 Ekim 2012 Pazartesi

Üç Harfli Kelimeler

"Sadece biri için diğer tüm kadınlardan vazgeçemem" cümlesi sert bir poyraz gibi o güzel dudaklarından eser esmez yüzüme çarptı. Saçlarımı okşayan o soğukluk içimi titretti, parmaklarım buz kesti. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi, ne halt edeceğimi bilemeden öylece kalakaldım gül kokan güzel Fransız restaurantında. Gözlerimi dahi kırpamıyordum ama yaşların taşmak için birbirlerini itip kakmalarını görebiliyordum. Elimdeki dibi kalmış şarap kadehi gittikçe ağırlaşmaya başladı. İki parmağımın arasındaki sigaramın ateşi gittikçe tenime yaklaşıyordu. Gözlerim iyice doldu fakat damlalar iri gözlerimin balkonundan bir türlü atlayamıyordu. "Hoşçakal" dedi ve masaya o güzel lacivert keten pantolonundan çıkardığı hesap parasını bırakıp kalkıp gitti. Gelecekteki çocuklarımızı, bahçeli evimizi, mutluluklarımızı, hüzünlerimizi, sevişmelerimizi de yanında götürdü giderken. Geleceğimin sağlam adımlarla uzaklaşmasını izledim gözümün ucuyla. 

"PİÇ!" diye bağırmak istedim arkasından küfretmek - ama donmuştum. Bedenimdeki her bir sinir ucu kısa devre yapmış da elektrik iletemiyor gibiydi. Masaya bir balyozla vurulmuş gibi gelen ses ile irkilerek elimdeki şarabı düşürüp, refleks gibi yapılmış tek bir hareketle sigaramı söndürdüm. Kafamı kaldırdığımda bana "Merhaba" diyen bu sesin çok eskiden tanıdığım birine ait olduğunu farkettim. "İyi misin!?" diye sorup eliyle sol omuzumu hafifçe silkti. Tepkisizce yüzüne bakmaya devam ettim. Onu her ne kadar silüet şeklinde görüyor olsam da, hayret ve endişe dolu bakışlarının  gözlerimden dudaklarıma oradan da vücudumun diğer yerlerine bir yara ararcasına gezindiğini hissedebiliyordum. Kendime geldiğimde iki omuzumdan da tutmuş, gözlerimin içine bakarak beni sarsıyordu. Aniden kendime gelerek "Üzgünüm" diyerek yerimden fırladım ve oradan uzaklaşmaya çalıştım. Arkamdan "Sana da merhaba, ben de seni gördüğüme sevindim, iyiyim, teşekkürler - görüşürüüüz!" şeklinde iğneleyici bir tavırla seslendi. Dönüp bakmadım bile. 

O herif için giydiğim topuklu ayakkabılarımın canımı ne kadar acıttığını farketmeme rağmen  durmadan koşar adımlarla yoluma devam ettim. "Sadece biri için..." dedi - yani ben "Sadece biri" miydim? Ne kadar aşağılayıcı bir kelime! Yemeğe çıktığımız o ilk gece elimi tuttuğunda, birkaç randevu sonrasında ilk kez öpüştüğümüzde, ilerleyen zamanlarda birlikte yaşamaya karar verdiğimizde, gelecek planları yaparken öyle demiyordu ama, piç! Aklın neredeydi! Kendimi bir bok parçası gibi hissediyordum.

Evime girer girmez kapımı kilitleyip müzik setinin kumandasına basar basmaz ağlamaya - hatta böğürmeye başladım diyebilirim. Meraklı yan komşum sağolsun, evde yüksek sesle konuşamazsınız bile, ertesi gün tüm apartman olan bitenden haberdar olur - durum böyle olunca eve girer girmez müzik açmak artık otomatik bir görev halini aldı. En sevdiği plakları, cd'leri ve diğer şeyleri duvara, yere hatta tavana çalarak bir bir parçaladım. Yatakodasına koşarak gardrobu açtım ve en sevdiği gömleklerine mutfakta elime geçen ilk kesici şey olan tavuk makasıyla daldıverdim... Bunların hepsinin gerçek olduğunu söylemeyi çok isterdim ama itiraf ediyorum ki hiçbirini yapamadım. Müziksetini açmak ve ağlamak kısımları dışında hepsi yalandı. Öylece kalakaldım. İlk aşkı onu terkettiği için vikviklenen küçük bir ergen gibi yapabildiğim tek şey hıçkıra hıçkıra ağlamak oldu. Onun lanet olasıca hiçbir eşyasına dokunamıyordum bile! Ev hala onun gibi kokuyordu. Buna alışmam biraz zaman almıştı. İstanbul'da senelerdir yalnız yaşayan bir kadın olarak evdeki erkek esansına alışmak çok zor olmuştu. Birlikte yaşamaya başladıktan bir ay sonra artık esanslarımız birbirine karışmış evin heryeri "biz" gibi kokmaya başlamıştı. Alışmak bu kadar zorken, vazgeçmek kimbilir ne kadar zor olacaktı... 

"BİZ" mi? Ne kadar boş ve boktan bir kelime. Üç lanet harften oluşan kelimelere ne kadar çok anlam yükleniyor. Nedir yani bu "biz" olayı? Bu kelimeyi onun ne kadar az kullandığını farkettim şimdi. Ben harbiden enayiymişim, iddia ediyorum beni daha iyi bir kelime tanımlayamaz! O hep "BEN" derdi. Ne kadar da körmüşüm neredeyse bir senedir. Ne kadar aşıkmışım. AHA! Aptal 3 harfli ve boş kelimelerden biri daha: AŞK. Şimdi düşünmeye başladım da bu kelime türetme olayını daha da ileri götürebilirim. Şuan BOK kelimesi şu "A" ile başlayan kelimeden çok daha fazla anlam yüklü... Ama benim onu hatırlarken en fazla kullanacağım ve en çok seveceğim üç harfli kelime "PİÇ" olacak. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder