30 Kasım 2012 Cuma

...

İçim ezildi bugün. Kıyısından köşesinden denizi gören köhne, camları buğulanmış bir meyhanede seni düşünmek istedim bu gece. Yüksek binaların gölgeleri bizi ezerken unutuyoruz birbirimizi. Elimde rakım, önümde mezem. Yanacaksam ben yanacağım ikimizin yerine. İçim ezildi bu gece. Anlamsız bir sızı, bir hüzün. Geçmişimi özledim. Senden çok kendimi özledim aslına bakarsan. Güzelliğimi, gençliğimi. En çok da ruhumu özledim. İçim ezildi bu gece. İçimin ne kadar boş olduğunu anladım. Yankılanıyordu en ufacık his bile içimde gümbür gümbür. Titriyordu tüm benliğim. Anlamlar aramaya başladım yine şarkılarda, harflerde, fotoğraflarda, camdan süzülen yağmur damlacıklarında bile. Ne kadar özledim, ne kadar sevdalandım. Gözlerim doldu doldu boşaldı bu yağmurlu gece, benim gibi insanlarla dolu bu küçük meyhanede. Bu muydu ki hayat... Bu muydu ki çocukken bize vaat edilen hayaller... Keşke hep çocuk kalsaydım.


-meğer bu yazıyı yazdığım gün (30.11.2012) lise yıllarımdaki en yakın arkadaşım vefat etmiş, haberim 3 gün sonrasında oldu...içimin neden ezildiği belli oldu, sebepsiz yere değilmiş.

28 Kasım 2012 Çarşamba

Sevmek


Elini tutmak istedim
Sadece elini tutmak
Bakmasını istedim yeniden
O küçük kafedeki bar taburelerinde otururken baktığı gibi
Meraklı, umutlu, mutlu

Times Square Meydanı'nda sırılsıklam sevmek
New York'ta aşık olmak istedim ona
Sevmek istedim, sadece sevmek.
Görmediği yerleri gezmek,
Yaşamadığımız şeyleri yaşamak.
Los Angeles'ta sırılsıklam sevmek,
Melekler Şehri'nde sırılsıklam aşık olmak istedim ona tekrardan
Sahillerde dalgaları dinlemek,
Geçmişimi, geçmişini yaşamak.
Sevmek istedim, sadece sevmek
Sevmek istedim ilk ve son defa
Yüzüm göğsündeki deniz kabuklu kolyeye değsin istedim
Kalbimi vermek istedim ilk ve son defa
Sadece onu sevmek istedim, sadece.

23 Kasım 2012 Cuma

Acı


Üzerindeki tozu alınca altındaki pisliği gördüm. Eşeledim.
Kazıdıkça daha çoğu. Daha baş döndürücü, mide bulandırıcısı çıkıyordu. 
Ruhunun en en derinliklerinden pis, iğrenç, çürük bir koku geliyordu. Nefret ettim.
Tahmin edebileceğimden çok daha kötüydün. Tırnaklarımın arasına doldu pisliğin siyah çamur gibi. Kendimden de iğrendim.

Koşar adımlarla kendimi banyoya kilitledim. Küveti doldurup içine girdim. Ayaklarımı fayansların en yüksekte olanlarına uzanmaya çalışıyormuşcasına duvara dayadıkça kafam suyun içine gömüldü. Suyun içinde açtım gözlerimi. Tuttuğum nefesi çığlıklarla bırakıverdim oracıkta. Suyun beynime kadar girip senin bende bıraktığın pisliği temizlemesini istedim. N'aptıysam olmadı. Suyun içinde çabalar gibi olduktan sonra tuvalete anca yetişip kustum.

Uyuşmuş gibiydim. Başka bir şeyler hissetmek istedim sana karşı. Olmadı. Defalarca gözlerimi açıp kapattım. Denedim, denedim. Olmadı. Lanet olsun ki olmuyordu, yapamıyordum bir türlü.

Aynada kendi yansımamla kavga ettim. Bağırıp çağırdım, biraz da küfrettim. Hala iğreniyordum senden. Beynimden, zihnimden, tüm benliğimden de nefret ediyordum.

Seni ben yaratmıştım çünkü. Hiçbir halt olmamana rağmen, karakterden yoksun, çirkin, sevimsiz, aşağılık olmana rağmen ben seni kendime lanet olasıca bir ilah ilan etmiştim. Sen sadece kurduğum tüm saçma hayaller için kullandığım bir kuklaymışsın, farketmemişim bile. Kendimi, kendi uydurdurduğum yalanlara o kadar kaptırmışım ki belli bir çizgiden sonra gerçek ile hayal arasındaki farkı ayırt edemez olmuşum, pes doğrusu! Gerçeğin ortaya çıkması ne denli aptal olduğumu gösterdi bana. Hem de kocaman bir aptal. Bir de "acaba yanlış mı yapıyorum?" şeklinde sorular soruyordum kendime... Hah!

14 Kasım 2012 Çarşamba

Bilmiş

Az şey bilirken ne kadar da mutluydum. Umutluydum. Öğrendikçe söndü hayallerimin havası, çabalarım her geçen gün biraz daha soldu. Umut kelimesinden bahsedenlerle dalga geçer hale geldim. Oysa bir zamanalar dövmesini bile yaptırmıştım. Çok bilmek iyi değil. Ağaçların gövdelerine sürülen kirecin böceklerin tırmanışlarını engellemesi gibi bilmek de benim umutlarımın tırmanışlarını engelledi - kökünü kuruttu. Evet itiraf ediyorum, başkaları benimle aynı olan hayallerinin, umutlarının peşinden koşunca kıskanıyorum. Hele ki başardıklarını gördükçe... "Ben daha iyisini yapardım!" diyorum bir anlığına can havliyle. Sonra anlıyorum ki benden daha iyisini yapamadığını düşündüklerim benim hiçbir zaman yapamadığımı zaten yapmış. Açılan kapılardan içeriye sadece gözünün ucu ile bakıp korkar ve kaçarsan işte sonra en ufak şeyde bile canın acır. İçine taş gibi oturur yaşamadıkların, başaramadıkların, kaybeden oldukların. Bazen bir fotoğrafta, bazen bir anıda, bazen tanıdık bir suratta, bazen sıradan bir mekanda...