27 Ekim 2012 Cumartesi

...


O gece teknedeydim yine. Uzun geceler boyu. Bekledim. Aradım. Islandım, üşüdüm. Ağladım - seslendim. Sonunda onu çekip aldım sudan. Yanaştırdım tekneyi kıyıdaki gizli sığınağıma. Onu koydum ellerimle yaptığım camdan fanusa. Çizik attım kuyruğuna kaçamasın, yüzemesin diye. Ağladı. Sevdim çok, güzel kız... Güzel kız. Konuşmamı sevdi, dinledi. Masallar anlattım, uyudu. Çok uzun süre yüzüme dahi bakmadı. Konuşmadı hiç - hep sustu.

"Sevdim seni, saçının yüzünde gezinişini, kazağının omuzundan sıyrılıp düşüşünü... Acı çekmiş olsam da, alıştım... Sevdim seni..." diye şarkılar mırıldandı. Ağladım sessizce. Bu bencilliği nasıl yaparım diye. Seviyordum. Saplantılı şekilde belki de ama önemi var mıydı ki nasıl sevdiğimin? Saçlarını taradım her gece uzun uzun... Ne kadar sevdiğimi anlatan masallar uydurdum uzun uzun. İnci kadar beyaz tenini sevdim her dakika. Sevdi o da beni. Aşkların en büyüğünü yaşıyorduk işte. Şarkılar söyledi, büyüledi beni. İyileşmişti kuyruğu da zamanla yine de gitmiyordu, bırakmıyordu beni.


Hayatımda iki aşkım vardı biri deniz, biri o. Suyun içinde uyudum onunla her gece. Sarıldım. Sevdim. Vücudumun sudan gördüğü zarar umrumda bile değildi. Eriyordum sanki günden güne. Korkuyordum. Yine de vazgeçemiyordum Tanrım nasıl bir bağımlılıktı bu! Okşuyordu saçlarımı her gece. Öpüyordu beni uyurken bile. Bir sabah uyandım acı içinde "Götür beni senin dünyana" diyebildim sadece. Önce korktu. Beni sürükleyerek denize çekti. Kumların üzerine yatırdı beni, soğuk denizin dalgaları tenime değdikçe canımı acıtıyor, yaralarımı iyileşiyordu. Acılarımı boğdum birer birer. Beni soracak, bekleyecek kimse yoktu, gitmeye karar verdim. En derinlere, kalmak için sonsuza dek onunla. Benim de birgün yüzgeçlerimin çıkması umuduyla...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder