2 Mayıs 2013 Perşembe

al, kopar

sök kalbimi
doldur içini
terinle
tozla
toprakla
sevginle

sök kalbimi
doldur içini
rüzgarla
okyanus suyuyla
renkli balıklarla

sök kalbimi
vur
kır
dök
parçala
sevginle

sök kalbimi
oyuncağı olmayan çocuklara ver
soğuk sokaklar
sigara izmaritleri içinde
ezsin sivri topuklar

sök kalbimi
koy camdan kavanoza
dondur sakla
hep senin nasılsa
bende olsa neye yarar

sök kalbimi
sök
s
ö
k



18 Ocak 2013 Cuma

!

Sana dokunan her kadın yollu,
Sana bakan her kadın arsız,
Seninle konuşan her kadın uslanmaz,
Seni düşünen her kadın fahişedir benim için.

Bir kadına dokunduğunda sen bir hissiz,
Bir kadına baktığında sen bir şerefsiz,
Bir kadınla konuştuğunda sen bir ahlaksız,
Bir kadını düşündüğünde bir orospu çocuğusun benim için!

9 Ocak 2013 Çarşamba

'hadi' dedin...

üzerine bastığında karların çıkarttığı gıcır gıcır sesi çok severim. aylak aylak dolanırken, sadece karın o sesine odaklanmış şekilde gezinirken senin kapının önündeki kahve dükkanına kadar geldim. bulanıktı her taraf, her yer puslu, dumanlıydı. belki de uzun süre sadece ayaklarıma ve pasparlak karlara odaklanmaktandı ama adeta her şeyi ağır çekim yaşıyordum. buldum fotoğraflarında oturduğunu gördüğüm dışarıdaki masayı, oturdum aynı sandalyeye. beklemeye başladım. sadece bekledim. haberin bile yoktu ki burada olduğumdan. boş bir bekleyişti bu biliyordum. bazen iki göğsünün arasında bir yumruk varmış gibi için burkulur - ezilir ya, işte öyle birşey hissettim bir anda tam da iki göğsümün arasında. kendime her zaman içtiğim mochadan söyledim. sıcaktı, ellerimden dumanlar çıkıyordu bardağı her tutuşumda. soğuktu. hem de çok ve yalnızdım yine ben. uzaktan gelişini gördüm, kafamı eğdim, beni görmemeni istedim garip bir şekilde. farketmeden yanımdan geçtin, içeri girip bir kahve aldın. yüzümü saçlarımın arasına gömüp, önümdeki dergiyi okuyormuş gibi yaparken saçlarımın arasından seni izliyordum bir ruh hastası, bir sapık gibi. kapıya doğru yöneldiğini görünce sadece dergiye odaklandım. garip bir şekilde derginin tüm harfleri birbirine karışıyor, ardından sürekli senin adını oluşturuyorlardı. solumdaki sandalyenin çekildiğini ve birinin rahat bir şekilde önce masaya kahvesini koyduğunu sonra da, o sandalyeye kendini bıraktığını gördüm sol gözümün ucuyla. birkaç saniye geçmeden, "artık bakmayacak mısın" dedin suratıma doğru eğilip sanki bir sır verirmiş gibi fısıldayarak. gözlerimi kaldırıp yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibi baktım o güzel gözlerine. elimi tutup "hadi" dedin kafanı hafif sola eğerek. tereddütteydim garip bir şekilde ama direnmedim bu sefer. götürdün beni oradan. karanlıktı ama artık soğuk değildi. etrafımızda hiçbir şey yoktu. sadece karanlık. sadece sen ve ben. sarıldın bana. bu sefer karşı koymadım. baktın derin derin, suratında hafif bir gülümseme - daha önce hiç görmediğim bir mutlulukla. kokunu çektim ciğerlerime beni sardığında. öpüştük sonra. anlatılamaz bir tutkuyla. sadece öpüştük. içim huzur doluydu. sen de mutluydun. kulağıma eğilip fısıldayarak 'sen new york'tan bile güzelsin' dedin. aniden sıçrayarak uyandım. ve bugün ben, yine yalnızım. herkesten ve her şeyden birkaç adım daha uzaklaşarak daha da yalnız ve daha da soğuktayım. her rüya sonrasında kendimi kapatıp seni düşünüyorum. sadece seni. kimseyle, hiçbir şeyle ilgilenmemek - hatta sokakta kimsenin yanından geçmek bile istemiyorum.