23 Kasım 2012 Cuma

Acı


Üzerindeki tozu alınca altındaki pisliği gördüm. Eşeledim.
Kazıdıkça daha çoğu. Daha baş döndürücü, mide bulandırıcısı çıkıyordu. 
Ruhunun en en derinliklerinden pis, iğrenç, çürük bir koku geliyordu. Nefret ettim.
Tahmin edebileceğimden çok daha kötüydün. Tırnaklarımın arasına doldu pisliğin siyah çamur gibi. Kendimden de iğrendim.

Koşar adımlarla kendimi banyoya kilitledim. Küveti doldurup içine girdim. Ayaklarımı fayansların en yüksekte olanlarına uzanmaya çalışıyormuşcasına duvara dayadıkça kafam suyun içine gömüldü. Suyun içinde açtım gözlerimi. Tuttuğum nefesi çığlıklarla bırakıverdim oracıkta. Suyun beynime kadar girip senin bende bıraktığın pisliği temizlemesini istedim. N'aptıysam olmadı. Suyun içinde çabalar gibi olduktan sonra tuvalete anca yetişip kustum.

Uyuşmuş gibiydim. Başka bir şeyler hissetmek istedim sana karşı. Olmadı. Defalarca gözlerimi açıp kapattım. Denedim, denedim. Olmadı. Lanet olsun ki olmuyordu, yapamıyordum bir türlü.

Aynada kendi yansımamla kavga ettim. Bağırıp çağırdım, biraz da küfrettim. Hala iğreniyordum senden. Beynimden, zihnimden, tüm benliğimden de nefret ediyordum.

Seni ben yaratmıştım çünkü. Hiçbir halt olmamana rağmen, karakterden yoksun, çirkin, sevimsiz, aşağılık olmana rağmen ben seni kendime lanet olasıca bir ilah ilan etmiştim. Sen sadece kurduğum tüm saçma hayaller için kullandığım bir kuklaymışsın, farketmemişim bile. Kendimi, kendi uydurdurduğum yalanlara o kadar kaptırmışım ki belli bir çizgiden sonra gerçek ile hayal arasındaki farkı ayırt edemez olmuşum, pes doğrusu! Gerçeğin ortaya çıkması ne denli aptal olduğumu gösterdi bana. Hem de kocaman bir aptal. Bir de "acaba yanlış mı yapıyorum?" şeklinde sorular soruyordum kendime... Hah!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder